ERP bir yazılım değildir; kurumun çalışma dilidir

ERP bir yazılım değildir; kurumun çalışma dilidir

ERP seçimini tepeden kurgulayıp çalışanları “sonradan ikna etme” oyunu gibi görmek, şirketin nabzını yanlış yerden tutmaktır. Üst yönetim, finans, BT ve birkaç müdür bir odaya kapanır; listeler yapılır, demolar izlenir, sözleşme imzalanır. Sonra? “Hadi herkes kullansın.” Emir yukarıdan iner, ama sistem aşağıda duvara çarpar. Çünkü sahada hayat farklı akar: vardiya değişir, tedarik gecikir, sahadaki ustabaşı bir ekranı tek elle yönetmek zorundadır. İşte bu yüzden “çalışanlardan bağımsız yapılandırılan ERP” bir yazılım değil, kurumsal bir yük hâline gelir.

“İnsan yoksa sistem yok.”

Direnç dediğimiz şey, kötü niyet değil; bilinmeyene karşı doğal bir savunma. Üstten gelen baskı, çalışanı “nasıl fayda sağlar?” diye sormaktan çok “nasıl kurtulurum?” diye düşünmeye iter. Sonuçlar tanıdık: düşük benimseme, Excel’e geri kaçış, paralel defterler, süreçlerin sistemden kopması, sürdürülmeyen eğitimler ve bir süre sonra “bu yazılım bize uymadı” bahanesi. Oysa sorun yazılımın markasında değil, sahiplenmede.

“Seçim değil, sahiplenme.”

Doğru yaklaşım, projeyi aşağıdan yukarı “görünür” kılmaktır. Nasıl mı?

  1. Hazırlık ve farkındalık: Seçimden önce tüm kullanıcıları (en alt kademeden en üste) 60–90 dakikalık mikro oturumlarla toplarız. “ERP bize neyi kazandıracak, neyi değiştirecek, hangi riskleri azaltacak?” sorularına sahici yanıtlar veririz. Bölümler için mini senaryolar yazarız: mal kabulde, satış emirlerinde, üretim çizelgesinde bir gün nasıl akacak? Eğitim, ürünü değil işi anlatır.

  2. Kısa tanıtım turları (2–3 aday yazılım): Karar öncesi, sahaya uygun örnek ekranlarla “dokunarak” deneyimletiriz. Finansçı değil sadece; depo, üretim, satış, satınalma… herkes 15 dakikalık akışta kendi işini görür. “Bu buton niye burada?” diye soranların sesi, gerçek ihtiyaç analizidir.

“Masa başında kurulan süreç, sahada yürümüyor.”

  1. Kullanıcı elçileri: Her bölümden 1–2 kişiyi “saha elçisi” yaparız. Pilot ortamda gerçek verilerle dener, geri bildirim döngüsünü açar, yaygınlaştırma sırasında ilk yardım noktasına dönüşürler. Eğitim slayt yerine atölye olur; ekranda değil, işin üzerinde çalışırız.

  2. Yönetim desteği ve sınırların ilanı: Üst yönetim, baştan “neden, nasıl, ne zaman”ı netleştirir; metrikleri yazar: kullanım oranı, işlem tamamlama süresi, hata sayısı, manuel kayıt adedi… Ödül ve sorumluluklar görünürdür. ERP, bir defalık kurulum değil; ölçülüp iyileştirilen bir çalışma kültürüdür.

“ERP bir yazılım değildir; kurumun çalışma dilidir.”

Bu yaklaşımın faydaları somut:

  • Benimseme artar: Çalışan gördüğü ve dokunduğu şeyi sahiplenir.

  • Gölge sistemler azalır: Excel kaçışları yerine süreç tek kanaldan akar.

  • Gerçek ihtiyaç çıkar: Saha sorusu, katalogdaki özelliği değil, işi biçimlendirir.

  • Sürdürülebilirlik güçlenir: Eğitimler model olur, yeni gelen her çalışan aynı akışa dâhil edilir.

Elbette yönetişim olmadan olmaz. Değişim yönetimi diyoruz ama aslında “alışkanlık yönetimi” yapıyoruz. Eski refleks: “Üstten seç, alttan uygulat.” Yeni refleks: “Alttan sahiplen, üstten netleştir.” Birindeki cümle emir kipi; diğerindeki cümle ortak özne. Kurum kültürü hangisini taşırsa, ERP de oraya yerleşir.

“Aşağıdan yukarı görünen süreç, yukarıdan aşağı sürdürülebilir.”

Son söz: ERP kararı, markadan önce metoddur. Çalışanı görmezden gelen her karar, sisteme değil şirkete ağırlık bağlar. Çalışanın aklı, elinin hızı ve ekranın dili aynı cümlede buluşmuyorsa, proje kağıt üzerinde kalır. Oysa birlikte tasarlanan bir sistem, ilk günden verim üretir. Çünkü ortak aklın yatırımında israf yoktur; sadece daha iyiye doğru süreklilik vardır.

— Sohbeti derinleştirelim mi? erpbilgi.com’daki notlarımı bu yaklaşımla toparlıyorum; deneyim paylaşımı ve sohbetler için yazın: https://erpbilgi.com/

#ERP #ERPProjesi #DijitalDönüşüm #DeğişimYönetimi #KullanıcıDeneyimi #İşSüreçleri #KurumsalYazılım #İşletme #Üretim #Finans #IK #Satınalma #Lojistik #ProjeYönetimi #SahaOperasyonları #Türkiye #Yönetim #Strateji #Sürdürülebilirlik #Verimlilik